Yaşamınızdan Daha Çok Nasıl Doyum Alırsınız?
Sabah uyandığınızda ne hissediyorsunuz? İşe, okula giderken yada evle ilgili yapmanız gereken işleri düşündüğünüzde yaşadığınız duygular neler? Gelecek ile ilgili düşünceleriniz neler? Bıkkınlık, yorgunluk, mutsuzluk, umutsuzluk gibi olumsuz duygular mı yaşıyorsunuz yoksa her yeni güne farklı umutlarla mı, yaşamdan zevk alarak mı uyanıyorsunuz? Bütün bu soruların cevabı genel yaşam doyumunuzla ilgili olabilir.
Yaşam doyumu insanın günlük hayatında çok da farkında olmadığı ancak psikoloji biliminde araştırılan ve önemli bulgular edinilen bir kavramdır. Yaşam kişinin işte ve iş dışında geçirdiği zamanın tamamıdır. İş belli bir ücret/gelir karşılığında kendisinden istenen şeyleri yaptığı ortamdır. Bu alanı belirleyebilmek ve kontrol edebilmek çok da mümkün değildir. İşin gereği neyse onu yapmak zorunluluğumuz vardır. Sorumluluklar ve görevler söz konusudur.
İş dışında geçirilen zaman ise boş zaman ve diğer iş dışı zamandır. Boş zaman kişinin sadece kendisi için ve kendi sevdiği şeyleri yapmak için ayırabildiği zamandır. İş dışı zamanının tamamını boş zaman şeklinde geçiremeyiz çoğu zaman. Hepimiz eşimiz, çocuklarımız, ailemiz, arkadaşlarımız için bir şeyler yapmak zorunda kalırız. Aynı zamanda, evimizin ihtiyaçları, kendi ihtiyaçlarımızı karşılamalı, fatura ödemeli, ev bakımı, kişisel bakım v.b. gibi sorumluluklar ile yakınlarımız için aldığımız sorumlulukları yerine getirmeliyizdir. Yani iş dışı zaman da yakın ilişkiler ve toplumsal uyum için ayrılan zaman olarak tanımlanabilir.
Doyum ise, beklentilerimiz, gereksinimlerimiz, istek ve arzularımızın karşılanması veya açlık, susuzluk cinsellik vb. gibi temel biyolojik ihtiyaçlarımız ya da merak, sevgi, yakınlık, başarı vb. gibi ruhsal ihtiyaçlarımızın giderilmesidir. Bütün bu ihtiyaçlar bir dengede olmalıdır.
Yaşam doyumu bireyin belirlediği kriterlere göre tüm yaşamını pozitif değerlendirmesi olarak tanımlanmaktadır. Beklentilerimizle, gerçek yaşamımızı kıyaslamamamızla ortaya çıkan bir sonuçtur.
Global olarak belirlenen genel yaşam doyum alanları;
- Araçsal rahatlık,
- Sağlık ve kişisel güven,
- Ana, baba, kardeşler ve diğer akrabalarla ilişkiler,
- Bir çocuğa sahip olma ve onu büyütme,
- Eş ilişkisinde yakınlık,
- Yakın arkadaşlara sahip olma,
- Başkalarına yardım etme ve başkalarını gözetme,
- Devletin yerel ve ulusal etkinlikleriyle, halk etkinliklerine katılma.
- Öğreniyor olma,
- Kendini anlayabilme,
- Bir işte çalışıyor olma,
- Kendini tanımlayabilme,
- Toplumsallaşma,
- Kitap okuma, müzik dinleme, sinema maç v.b. seyretme
- Eğlenceli etkinliklere katılma’dır.
Tüm bu maddeler bireylere, toplumsal kimliklere göre değişkenlik göstermekle birlikte, hangi maddelerin ne kadar önemli olduğunu ve ne kadar doyum sağladığımızı gözden geçirmemiz tüm yaşamımızı pozitif değerlendirip değerlendirmediğimizi ve belki de yaşam doyumumuz için yeni alanlar eklememize olanak sağlayabilecektir. Günlük yaşam koşturmacasında gözden kaçırdığımız yeni yaşam doyum alanları belki de farkına varmamız için bizi beklemekte olabilir.
Sonuçta, yaşamın bütününü kapsayan yaşam doyumu nasıl bir ruh sağlığı içerisinde olduğumuzu gösteren önemli bir göstergedir. Yaşamda meydana gelecek çeşitli engellenmeler, zorlanmalar, çatışmalar ve ani olumsuz değişimler yaşam doyum düzeyinin düşmesine neden olabilir. Bu durumlarla başa çıkabilmemiz için gerekli olan bilgi ve beceri kazanımının hızlandırılması iletişim, stresle başa çıkma ve yönetme becerileri, spor, düzenli egzersiz, doyum sağlayabileceğimiz boş zaman etkinlikleri ile kendimizi donatmamız daha iyi hissetmemize yardımcı olacaktır.
Mutlu günlük yaşam yaşayabilme, anlamlı bir yaşam, fiziksel sağlık, ekonomik güvenlik ve sosyal ilişkileri dengelemek yaşam doyumunun anahtarlarıdır.
Bir konuda karar vermek göründüğü kadar basit bir süreç değildir. “Ne istediğini bilmeyi”, “kendini tanımayı”, “iç isteklerini, gereksinimlerini, zorunluluklarını bilmeyi”, “dış koşulları değerlendirmeyi” ve “sonuçları öngörebilmeyi” gerektirir. Bu süreçlerden her hangi birisinde yaşanan bir aksama kararsız kalma sonucu yaratır.
Verilecek kararın yaşamınıza etkisi de karar alma sürecinde zorluk yaşamanıza sebep olabilir. Meslek seçimi, evlilik, işten ayrılma, işe başlama, şehir değiştirme v.b. yaşamınızı etkileyecek büyük kararlardır. Ve kişileri daha zorlamaktadır.
Kişilik özelliklerinin de karar alma konusunda çok etkili olduğu söylenebilir. Özgüven, esneklik, mükemmeliyetçilik, atılganlık, dışadönüklük, çekingenlik, sosyal kaygı gibi özellikler karar alma sürecini zorlaştıran yada kolaylaştıran etkenlerdir. Bu etkenlere rağmen karar verme süreçlerini tanıyarak doğru karar verebilmek mümkündür.
Karar Verme Sürecinde ilk adım, verilecek kararın ne olduğunu açıkça tanımlamaktır. İkinci adım, kararlar bir amaca ulaşmak için verilir. Amaçlar ayrıntılı bir şekilde belirlenmelidir. Son olarak da, karardan beklenilen sonuç belirlenmelidir.
- Karar vermeyi gerektiren durumlarda en az iki seçenek vardır. Ör; mimar ya da inşaat mühendisi olmak.
- Seçenekler hakkında yeterli bilgiye ihtiyacımız vardır. Bilgi doğru karar almak isteyen kişinin
- Her bir seçeneğin olumlu ve olumsuz yönleri iyice düşünülmelidir.
- Her bir seçenek istekleri karşılama olasılığı açısından değerlendirilmelidir.
- Seçimlerin taşıdığı riskler ve olası sonuçlar iyi değerlendirilmelidir.
- Karar verirken şartlar doğru değerlendirilmelidir. Çaresiz durumlarda yanlış kararlar alabilirsiniz.
- Karar vermeden önce başkalarının fikri alınabilir, seçenekler onlarla tartışılabilir. Bu belki bizim düşünemediğimiz/ göremediğimiz yönleri görmemize yardımcı olabilir. Ancak bize ilişkin her kararda sorumluluk bizimdir, bu nedenle son karar bize ait olmalıdır.
- Her zaman aldığınız karar %100 doğru değildir. Bu durumlarda seçeneklerden en iyi olanı seçmek gerekir.
- Aldığınız kararın doğruluğundan emin olmak için 24 saat beklemek daha doğru olacaktır. Böylece verdiğiniz karar anlık duygusal bir tepki mi, yoksa düşünülmüş ve içinize sinen bir karar olup olmadığını test etmiş olursunuz.
Son olarak, tüm bu adımları gerçekleştirdikten sonra hala karar almakta zorlanıyorsanız içgüdüleriniz güvenmelisiniz. İçgüdüleriniz daha önceki deneyimlerinizden edindiğiniz kaynaklardır. Örneğin, bir kişinin beden dilini okumak konusunda aslında bebeklikten itibaren gelişmiş bir repertuarınız vardır. Sadece bunun farkında değilsinizdir. Karar alırken bu nedenle sezgileriniz size doğru yön verebilir.